Nazik Bir Dil, Güçlü Bir Bağ, Ebeveyn-Çocuk İletişimi
Alice Harikalar Diyarında öyküsünden hatırlarsınız, Alice bir yol ayrımında hangi yöne gitmesi gerektiğini bilemez ve karşısına çıkan Cheshire Kedisi’ne danışır. Alice: “Bana söyler misin lütfen, buradan hangi yöne gitmeliyim?” diye sorar. Kedi: “Bu, büyük ölçüde nereye gitmek istediğine bağlı.” diye yanıtlar. Alice: “Nereye olduğu çok da umurumda değil!” deyince kedi: “O zaman hangi yöne gittiğin de önemli değil.” der.
Bu diyalog, hedeflerin, alınacak yolu belirlemede ne kadar kritik olduğunu gösterir. Benzer şekilde “göz aydınlığı evlatlar yetiştirmek” de aileler için bir hedeftir ve bu hedef, ebeveynlerin belirli bir iletişim stratejisi geliştirmelerini ve bunu sürdürebilmelerini gerektirir. Nitekim çocuklarla kuracağımız iletişim, çocukların sadece anlık ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor; aynı zamanda onların hangi değerlerle büyüyeceğini, hangi kişisel ve sosyal becerileri kazanacağını da belirliyor.
Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin çocuklarına karşı nazik ve sevgi dolu bir dille yaklaşmaları örnek olarak gösterilmiştir. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yakub ve Hz. Lokman’ın çocuklarıyla olan konuşmalarında “yavrum, yavrucuğum ve oğulcuğum” gibi ifadeler kullanmaları dikkat çekicidir. Ayrıca çocuklarına yönelik uyarılarında öne çıkan hassas ve şefkatli ton, günümüz ebeveynlerine çocuklarıyla etkili ve sevgi dolu bir iletişim kurma hususunda ipuçları vermektedir.
Çocuklarla gerçekleştirilen her etkileşim, bir iletişim biçimini ifade eder ve bu iletişim yalnızca sözcüklerle sınırlı değildir. Ses tonu, bakışlar, göz teması, jest ve mimikler gibi sözsüz iletişim unsurları, çocuklar üzerinde derin bir etki yaratabilir. Ayrıca sarılma ve okşama gibi fiziksel temaslar, çocukların kendilerini güvende ve sevgi dolu hissetmelerine yardımcı olur. Etkili bir iletişim, çocukların sosyal becerilerini geliştirir; empati yeteneklerini artırır ve sağlıklı ilişkiler kurmalarına olanak tanır. Araştırmalar, evdeki iletişimlerinde sevgi ve kabul gören çocukların okulda daha başarılı sosyal uyum sağladığını ve akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurduğunu ortaya koymaktadır.
Sağlıklı ve besleyici bir iletişimin kurulması, öncelikle ebeveynlerin sorumluluğundadır. Ancak ebeveynler yalnız değildir çünkü çocuklar da doğum öncesi dönemlerden itibaren iletişim arayışı içindedir. Bebeklerin anne ve babalarını gözleriyle takip etmeleri, yüz ifadelerini ve hareketlerini taklit etmeleri, okul öncesi dönemdeki çocukların sınırsızca soru sormaları ve yetişkin diyaloglarına katılma istekleri bu iletişim çabalarının bir yansımasıdır. Yani çocuklar, iletişim kurma konusunda doğal bir merak ve istek taşırlar. Bu süreç, çocukların dünyayı anlama ve kendilerini ifade etme biçimlerinin bir parçasıdır.
Çocukların mizaç tipleri, kurulacak iletişimde belirleyici bir unsurdur. Mizaç tipleri, çocukların dünyayı algılayışlarını ve iletişim ihtiyaçlarını belirlemede kritik rol oynar. Örneğin bazı çocuklar daha sakin, temkinli ve içe dönük olabilirken bazıları daha canlı, enerjik ve dışa dönük olabilir. Bazıları daha lider ruhlu ve girişken iken bazıları daha uyumlu, destekleyici ve takipçi bir yapıya sahip olabilirler. Çocuklar kendilerini ifade ederken bu mizaç özelliklerinden etkilenirler ve aynı şekilde kendileriyle kurulan etkileşimlerde de mizaç özelliklerine göre yanıt verirler. Ancak bu süreç her zaman çok açık olmayabilir; dolayısıyla ebeveynlerin, kendileri için doğal görünmeyen veya anlaşılmaz buldukları noktalarda çocuklarının mizaçlarını da göz önünde bulundurmaları önemlidir.
Ebeveyn-çocuk ilişkisini “koşulsuz sevgi” temasıyla ele alan çocuk kitaplarından biri olan “Bil Bakalım Seni Ne Kadar Seviyorum” (Guess How Much I Love You) bu durumu güzel bir şekilde ifade eder. Kitapta ürkek yavru tavşan, babasına “Seni, aya kadar ve aydan geri dünyaya kadar seviyorum.” der. Bu ifade, sevgisinin büyüklüğünü anlatırken mesafeyi gidiş-dönüş olarak uzatır ve aynı zamanda hayali bir ay yolculuğunda bile geri dönüşü planlayarak ebeveyninden uzak kalmak istemeyen bir tavşanın duygusal bağını gözler önüne serer. Bu bağlamda, çocuklarla kurduğumuz iletişimde onların söylediklerinin ya da davranışlarının altında yatan mesajların anlaşılabilmesi için mizaç özelliklerini göz önünde bulundurmak ve buna uygun stratejiler geliştirmek önemlidir.
Bu noktada çocukların sevgi dillerini anlamak, ebeveynler için büyük bir avantaj sağlar. Sevgi dilleri, insanların sevgi ve bağlılık hissetmelerini sağlayan yöntemlerdir ve çocuklar da bu diller aracılığıyla duygusal ihtiyaçlarını ifade ederler. Gary Chapman’ın “Sevgi Dilleri” görüşüne göre sevgi dilleri beş ana kategoriye ayrılır: onaylayıcı cümleler, kaliteli zaman, hediye alma/verme, hizmet eylemleri ve fiziksel temas. Her çocuk, bu dillerden bir veya birkaçını daha çok tercih eder ve doğru sevgi diliyle iletişim kurulduğunda kendini güvende ve sevgi dolu hisseder.
Çocukların sevgi dillerini keşfetmek için iyi bir gözlem sürecine ihtiyaç vardır. Ebeveynler, çocuklarının farklı duygusal durumlara verdikleri tepkileri takip ederek başlayabilirler. Örneğin çocuğunuz hayal kırıklığı yaşadığında ona sarılmak ya da onun elini tutmak mı yoksa onaylayıcı cümleler mi onu daha çok rahatlatır? Ayrıca çocuğunuzun kendi sevgisini nasıl ifade ettiğine bakmak da önemlidir. Sık sık sarılan veya öpen bir çocuk, kendisine yönelik fiziksel temas ihtiyacını yansıtabilirken resim yapmak veya notlar yazmak gibi aktiviteleri tercih eden bir çocuk, sevgi dilinde hediye verme ya da kaliteli zaman gibi diğer sevgi dillerini ifade ediyor olabilir. Bu gözlemler gündelik yaşam içinde yapılabilir ancak daha hedef odaklı bir yaklaşım da uygulanabilir. Farklı sevgi dilleri test edilerek çocuğun nasıl yanıt verdiği de gözlenebilir.
Çocuğun yaş ve olgunluk düzeyine bağlı olarak ebeveynler doğrudan sorular da yöneltebilir; örneğin “Sevildiğini hissetmen için ne yapmamı istersin?” gibi sorular, çocuğun sevgi dili hakkında önemli ipuçları verebilir. Ayrıca çocuğun gündelik olaylarda takdir ettiği ve beğendiği hususlar da fikir verebilir. Örneğin okul öncesi dönemdeki bir çocuk, masallarda belirli temaları vurguluyor olabilir; ergenlik dönemindeki bir çocuk ise belirli kitap temalarını tercih edebilir. Sevgi dilleri belirlenirken bu tercihlerin zamanla oluştuğunu ve bebeklikten yetişkinliğe kadar değişim gösterebileceğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle çocuğun sevgi dili ile ilgili olarak farklı gelişim dönemlerinde yeniden değerlendirme yapmak önemlidir.
Çocukların sevgi dillerini anlamanın yanı sıra bu bilgiyi etkili bir şekilde kullanmak için empatik dinleme becerilerini geliştirmek de önemlidir. Empatik dinleme, çocuğun duygusal deneyimlerine ve duygularını ifade etme biçimine karşı duyarlı olmak ve bunu iletişimde de yansıtmak anlamına gelir. Empatik dinleme, çocuğun duygu ve düşüncelerini anlamak için aktif bir şekilde dinleme sürecidir. Bu, çocuğun söylediği şeyleri sadece duymak değil, aynı zamanda onun perspektifinden anlamaya çalışmak anlamına gelir.
Empatik dinleme sürecinin ilk basamağı duyguları fark etmektir. Örneğin çocuğunuz bir arkadaşıyla tartıştığında, duygularını görmezden gelerek ne yapması gerektiğine dair tavsiyeler vermeye başlamak yerine, onun bu durumdaki hislerini anlamaya çalışmak önemlidir. Nitekim çocuklar için arkadaşlarıyla yaşadıkları tartışmalar; üzüntü, hayal kırıklığı veya mahcubiyet gibi çok çeşitli duygulara yol açabilir. Dolayısıyla öncelikle duygular hakkında konuşulmalıdır.
Duyguları tanımladıktan sonra empatik dinlemenin bir diğer önemli aşaması, bu duyguları normalleştirmektir. Örneğin yeni bir okula başlayan çocuk kaygı hissettiğinde bu kaygının normal olduğunu ve yeni bir şeye başlamanın herkeste benzer duygulara sebep olabileceğini ifade etmek faydalıdır. “Bu hislerin normal olduğunu anlıyorum.” mesajı vermek, empatik dinlemenin önemli bir parçasıdır. Ayrıca çocuğun duygusal durumuna uygun olarak fiziksel destek ve empati göstermek, örneğin üzgün olduğunda sarılmak veya destekleyici sözler söylemek, empatik dinlemenin bir parçasıdır. “Ne olduğuyla ilgili konuşmak ister misin? Seni dinleyebilirim.” gibi ifadelerle konuşmayı açmak, çocuğun yaşadığı zorlukları ve çabayı takdir etmek de empatik dinlemenin önemli unsurlarıdır. Örneğin “Bu sınavın beklediğinden zor olduğunu anlıyorum.” veya “Çok çalıştığını biliyorum.” gibi ifadeler, çocuğun duygusal deneyimlerini anlamaya ve desteklemeye yönelik önemli adımlardır.
Empatik dinleme, çocuklarla etkili ve anlamlı iletişim kurmada önemli bir araçtır. Ancak ebeveynler bazen çocuklarının duygusal ifadelerini ve ihtiyaçlarını anlamada ve karşılamada zorluk çekebilirler. Ebeveynlerin, çocukların yaşadığı duygusal deneyimlere yeterince zaman ayıramamaları veya bu deneyimleri yüzeysel bir şekilde geçiştirmeleri, çocuğun yaşadığı duyguları küçümsemeleri ve kendi stresleriyle başa çıkma stratejilerindeki hatalar, iletişim engelleri olarak ortaya çıkabilir. Çocuklarla iletişim kurmada karşılaşılan sorunların temelinde genellikle şu unsurlar öne çıkar:
- Zaman Kısıtlamaları: Günlük rutinler, sorumluluklar ve yoğun iş temposu, ebeveynlerin çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmelerini zorlaştırabilir.
- Dikkat Dağıtıcı Unsurlar: Televizyon, telefon gibi dikkat dağıtıcı unsurlar, etkileşimi kesebilir ve ebeveynlerin çocukların duygusal ihtiyaçlarına odaklanmasını engelleyebilir.
- Kuşak Farklılıkları: Ebeveynler ve çocuklar arasındaki deneyim, değer ve bakış açısı farklılıkları, anlaşmazlıklar ve iletişim zorluklarına neden olabilir.
- Duygusal Durumların Anlaşılmaması: Ebeveynlerin veya çocukların yaşadığı stres ve diğer yoğun duyguların fark edilmemesi, etkili bir iletişimi engelleyebilir.
- Yetersiz veya Dikkatsiz Dinleme: Empatik dinlemeden uzak, yüzeysel dinleme, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını ve ifadelerini anlamayı zorlaştırabilir.
- Önyargılar: Ebeveynlerin ve çocukların birbirlerine karşı geliştirdiği önyargılar, iletişimde engeller yaratabilir.
- Tutarsız Tepkiler: Ebeveynlerin benzer olaylar karşısındaki tutarsız tepkileri veya beklenti, söylem ve eylemler arasındaki tutarsızlıklar, güveni ve anlayışı zedeleyebilir.
Sonuç olarak çocuklarla etkili iletişimin ilk koşulu, ebeveynlerin çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını fark etmeleri ve bireysel özelliklerini kabul etmeleridir. Bu süreçte, empatik dinleme önemli bir araç olabilir. Ayrıca ebeveynlerin birkaç önemli stratejiye de odaklanmaları gerekir. Öncelikle zaman yönetimini iyileştirerek çocuklara kaliteli zaman ayırmak, iletişimi güçlendirecektir. Ayrıca dikkat dağıtıcı unsurlardan kaçınarak çocuğun duygusal ihtiyaçlarına odaklanmak önemlidir. Ebeveynler, çocuklarının duygusal ifadelerini ve mizaçlarını anlamak için empatik dinleme ve kabul dili becerilerini geliştirmelidir. Bu, çocukların kendilerini değerli ve anlaşılmış hissetmelerini sağlar. Son olarak çocukların sevgi dillerini tanımak ve bu diller doğrultusunda iletişim kurmak, ebeveyn-çocuk ilişkisini derinleştirir ve karşılıklı anlayışı artırır. Bu stratejileri uygulayarak ebeveynler çocuklarıyla daha güçlü ve sağlıklı bir bağ kurabilirler.